Ödemiş'in içinde camlı da meyhane
İçtim de içtim boz rakıya oldum divane
Elleri kınalım gözleri belalım
Aman da Kamalım Kamalım
Beşparmak dağları oldu mezarım
Elleri kınalım gözleri belalım
Senin gittiğin yerlere ben de giderim
Sen ölürsen Kamalım ben nasıl ederim
Elleri kınalım gözleri belalım
Türkünün Adı: Ödemiş'in İçinde Camlı Meyhane
Türkünün Yöresi: Ödemiş
Türkünün Kaynağı & Mahlası: Yöre Ekibi
Giydiğim atlas
İğneler batmaz
Yar bensiz yatmaz hacı cavcav
Canıma değsin
Şişeler
Lingo lingo lingolik
Irakı mı içtin sen bensiz
Çamura mı düştün a densiz
Yar yar yar yar yar yar aman
Giydiğim beyaz
Geceler ayaz
Bu da bir mıraz hacı cavcav
Canıma değsin
Şişeler
Lingo lingo lingolik
Irakı mı içtin sen bensiz
Çamura mı düştün a densiz
Yar yar yar yar yar yar aman
Giydiğim sarı
Geceler yarı
Sen kimin yarı hacı cavcav
Canıma değsin
Şişeler
Lingo lingo lingolik
Irakı mı içtin sen bensiz
Çamura mı düştün a densiz
Yar yar yar yar yar yar aman
Türkünün Adı: Lingo Lingo Şişeler
Türkünün Yöresi: Kilis
Türkünün Kaynağı & Mahlası: Nail Aslanpay
İçme rakıyı zarar (fidan boylum)
Kız zülfünü tarar
Sevdiğini görünce (ela gözlüm)
Gözyaşı döker ağlar
(Bağlantı)
Ölüyorum anneciğim ben
Sevdiğime varacağım ben
Rakı dolu şişesi (fidan boylum)
Ateşime düşesi
Yine karşıma geldi (ela gözlüm)
Ciğerimin köşesi
Bağlantı
Türkünün Adı: İçme Rakıyı Zarar
Türkünün Yöresi: Nazilli
Türkünün Kaynağı & Mahlası: Nazmi
Ördek suya yayılır (fidan boylum)
Birer birer sayılır
Sevdiğini görünce (ela gözlüm)
Yere düşer bayılır
Bağlantı
Rakı İçtim Şarap İçtim
Rakı içtim şarap içtim sallandım
A canım sallandım
Ağzım yandı artık benden sevda pas
Yine dünya eski hamam eski tas
A canım eski tas
Kız demedim dul demedim eğlendim
Gide gele bir kötüye bağlandım
A canım bağlandım
Ağzım yandı artık benden sevda pas
Yine dünya eski hamam eski tas
A canım eski tas
Kaynak Kişi: Bedih Yoluk
Derleyen: Mustafa Savaş
Rakı koydum şişene
Geç kaynana köşene
Ne korkak oğlun varmış
Yatıramadık döşeğe.
(Tekirdağ Yöresi)
Oğlanın adı Hakkı
Şişeler dolu rakı
On bilezik, bir saat
Bin lira baba hakkı
(Tekirdağ Yöresi)

Eskiler alıyorum
Alıp yıldız yapıyorum
Musiki ruhun gıdasıdır
Musikiye bayılıyorum
Şiir yazıyorum
Şiir yazıp eskiler alıyorum
Eskiler verip Musikiler alıyorum
Bir de rakı şişesinde balık olsam
Orhan Veli KANIK
ege kıyılarında
bir sahil kasabası..
ve bir sirtaki...
karşı sahilden
meltemin getirdiği...
kadehte de rakı hani...
işini bilen yosma gibi...
ve sen..
düşüvermesen apansız...
düşüncelerime
yudum yudum...
kadehteki rakı gibi...
Hasan Esat Heptunalı
Sen rakı şişesinde balık
Orhan Velim
Ben bilemiyorum
Ne olacağım
Kardeşin olayım
Bir yetmişlik şişede
Birimiz Ali
Birimiz Veli
Seninle Orhan Veli’m
Ve şiirle olmak
Ne güzel
Bir şişede ömür boyu
Hüseyin Gül
Mavi rakımdaki sevdam.
Hadi bir yudumda sen al..mavi rakımdan,
bir yudumda su iç ki... için yamasın.
ezberlenmiş aşklardan konuş...rakı masasında,
öyle konuş ki, maksat muhbbet olsun.
benim sohbetim ağır aksaktır!
kimse pek dinlemez... ben aşık olmuşum be arkadaş,
gerçekleri kim dinler ki! ...
al bir yudum daha iç mavi rakımdan, belki dinlersin beni...
bir dilim peynir,bir kaç çerez... olamadı benim sevdam.
derinden vuruldum be arkadaşım....
istersen,sen yine ezberlenmiş aşklardan bahset, gecen durgun geçmesin...
bak şafak vaki.. senin sohbetin bir sonraki geceye kaldı,
benim sohbetimse … bitmeyen gecelerde devam edecek...
al son bir yudum daha iç mavi rakımdan.
yüreğimdeki aşkla bende fondip yapayım.....
Zeynep Aydınlıoğlu
Benden Muhammet Mustafa' ya saygı ve selam:
Deyin ki, hoş görünürse, bir şey soracak Hayyam:
Neden Yüce Efendimizin buyruklarında
Ekşi ayran helal da güzelim şarap haram?
Her gün tövbe eder bozarız biz;
Şanı şerefi de boşarız biz;
Kusur işlersek ayıplamayın:
Sarhoş doğduk, sarhoş yaşarız biz.
Sevenlerinden yer yok ben garibe;
Derdine düşenlerle başım dertte;
Sarmışlar seni kum bulutu gibi
Gül yüzünden ışık mı düşer bize.
Ö.HAYYAM
Önce kendine gel, sonra meyhaneye;
Kalender ol da gir kalenderhaneye.
Bu yol kendini yenmişlerin yoludur:
Çiğsen başka bir yere git eğlenmeye.
Kalk sevinç dolduralım garip gönüle
İçelim doğan güne karşı bülbülle
Yırtalım biz de gömleği aşık gülle
Verelim çiçekler gibi ömrü yele.
Ö.HAYYAM
"Üzüm Kızı" markalı rakıyı zamanın meşhur şairi Hüseyin Rifat üretiyordu. Ürettiği bu rakının etiketlerinin üzerine kendi yazdığı dörtlükleri bastırırdı :
O kadar tatlı ve hoştur ki rakım
İki zıkkımlanırım bir satarım.
Bunu takdir ederek her içenin
Canının üstüne canlar katarım !
Halis-üd-dem bir üzüm mahsulüdür,
Saf bir meydir, bunun bir şişesi
Derdi eksiltir; hele hergün içen
Kimsenin kalmaz gönül endişesi !
Bir görüşte namımı mirim, deme :
"Kim bu mahluk-ı acip, aya neci ?"
Bulamayınca şairiyetten gıda
Oldum işte ben de bi meyhaneci !
Çilingir Sofrasında Rakı Mezeleri
Hepsi Denenmiş 304 Meze Tarifi
Deniz Gürsoy
Oğlak Yayınları; Yeme İçme-Beslenme-Yemek Kültürü;
15x18 cm, Türkçe, KARTON KAPAK, ISBN 975326381X.

"Çilingir Sofrasında Rakı" kitabını yazınca, Çilingir Sofrasında Rakı Mezeleri kitabını yazmamak olmazdı. Böylece çilingir sofrası fiziken tamamlandı, bir tek sohbeti eksik kaldı. Onu da siz mezelerden çatal ucu yaparken tamamlarsınız. (...) Bu kitapta verilen çerez ve meze tarifleri yalnız ve yalnız rakı beraberinde olacak biçimde tasarlanmıştır. Bu yüzden ana yemek, çorba, tencere yemekleri, tatlılar vb. rakıyla uygun olmayacağı gerekçesiyle çilingir sofrası dışında tutulmuştur. Hele mantarlı fileminyon, şnitzel, böf stronogof gibi ancak şaraba yakışanlar kitaba on metre bile yaklaştırılmamıştır."
-Önsöz'den-
Bugüne kadar hepsinin birden tarifini birarada bulamayacağınız 7 altlık, 23 çerez ve aperatif, 154 soğuk meze, 150 sıcak meze tarifi... Toplam 334 rakı mezesi tarifi... Hepsi de tariflerin altında adları verilen aşçılar tarafından denenmiş... Hepsi de, çilingir sofrasına oturmuş bir ehl-i keyfin, yudum yudum okuyarak bütün lezzetlerinin tek tek tadına bakmasını bekliyor... Afiyet Olsun!
(Arka Kapak

Eski İstanbul Meyhaneleri
Vefa Zat
İletişim Yayınları
Başvuru Kitapları, Turizm-Gezi;
Mayıs 2002, 1.baskı, 13x19,5, 248 sayfa, Türkçe, K.Kapak, ISBN 975470998x.
Geçen yüzyılın balozlarından "cafe chantan"lara, elit bira bahçelerinden, 'meyhanenin alafrangası' gazinolara, dansın, müziğin, oryantalle striptizin içkiyle buluştuğu bar-pavyonlara, bir zamanlar yalnızca lüks otellerde bulabildiğimiz ilk 'modern' barlardan bugün sayıları ve türleri yüzleri bulan restoran-barlara, bir şehrin 'eğlence' ve 'içki' kültürünün renkli, canlı bir panoraması...

Yakasından kırmızı karanfili, mendil cebinden tığ örgüsü krem renkli rakı kılıfını eksik etmeyen, tek parça buzla soğutulmuş kılıflı kadehinin karşısında ceketinin düğmesini ilikleyerek adeta saygı duruşunda bulunan Ümit Bey'den öğlen rakılarını hiç aksatmayan Erol Simavi'ye, barmenlerin muziplik olsun diye içtiği viskinin markasını değiştirdiklerini daha ilk yudumda fark eden Orhan Boran'dan, bara İstiklal Madalyası'nı takarak gelen ünlü Türk casusu İngiliz Kemal'e barların ilginç müdavimleri...Hayatının büyük bölümünü bar tezgahlarının kimi zaman arkasında kimi zaman önünde ama hep yakınında geçirmiş Vefa Zat, canlı tanıklar, hoş ve ilginç anektodlar, zaman zamansa "mesleki" ciddiyetle İstanbul'un barlarını anlatıyor. Dönemin popüler kokteyl tarifleriyle tatlandırılan Eski İstanbul Barları, Hem insanları hizmetleriyle mutlu etmeye çalışan meslek erbablarına, hem de bar tezgahlarının önünde içkisini yudumlayan "ehlikeyiflere"e hitap eden kitap.
Rakı Şişesinde Balık Olmadan
Ceylan Daş Tuğrul
Phoenix Yayınevi
Araştırma-İnceleme;
14x23,5 Cm, 138 Sayfa, Türkçe, ISBN 975-6565-01-2.

Hayatın, sıradan egilimlerin ötesindeki estetiğini yakalamak ya da kendimize gerçekten 'kendimiz' olma cesaretini vermek... Bir kadeh şarapy, bir kutu bira, bir bardak rakı veya başka bir içki. Bunların birini, tümünü yahut daha fazlasını ifade edebilir. Bunun kontrolü kişide kaldıkça muhtemelen hiçbir sakıncası yoktur. Fakat kontrol ya kişiden artık sadece alkol olarak algılanan içkiye geçmek üzereyse? Kişi, bütün hayatını alkole teslim etme tehlikesiyle karşı karşıyaysa? Dünyaya sadece bir içki şişesinin içinden bakmaya başlamışsa? ...
Adabıyla Rakı ve Çilingir Sofrası
Vefa Zat
İletişim Yayınları
Hobi, Eğlence, Yeme İçme-Beslenme-Yemek Kültürü;
Türkçe 239 s. 13.5 x 19.5 cm. İstanbul, Ocak 2002 ISBN: 9754704236, 1.Baskı: Ağustos 1994, 3. Baskı: Aralık 1994, 4.Baskı
“Adabı, erkanı var/ Zamanı mekanı var,/ Kimin ki iz’anı var,/ Ona şifadır rakı./... Had bilmezsen eğer ki,/ Öyle rüzva eder ki, Başa beladır rakı.” Bu topraklarda yaşamış, yaşayan birçok kültürün sentezi gibi olan rakının ‘şahsiyeti’ üzerine. Rakının içki dünyasındaki uzak-yakın akrabaları, Türkiye’de rakı kültürünün ve sanayiinin gelişimi üzerine bilgiler... Ama en önemlisi: “kerahet vakti”nin, çilingir sofrasının keyfi ve adabı üzerine, aslında bir hayat estetiği üzerine yarenlik...
Künye
Adı Adabıyla Rakı ve Çilingir Sofrası
EAN 9789754704235
ISBN 9754704236
Yayın No İletişim 291
Dizi Ehlikeyifin Kitapları 1
Sayfa / Fiyat 240 Sayfa / 12.500.000 TL - 12,50 YTL
Baskı 6.Baskı 2003, İstanbul (0 Adet)
Basımevi Sena Ofset
Cilt Sena Ofset
Dizgi Maraton Dizgievi
Düzelti Eray Zat
Kapak Utku Lomlu
Kapak Filmi 4 Nokta Grafik
Montaj Şahin Eyilmez
Uygulama Çiğdem Dilbaz
Yazar Vefa Zat

Rakı Sohbetleri
Ergun Sav
Kapak / Resimleyen : Kemal GÖKHAN
Bilgi Yayınevi
Roman (Yerli), Edebiyat, Hikaye-Öykü-Masal (Yabancı),
Hikaye-Öykü-Masal (Yerli);
Türkçe 168 s. 13.5 x 19.5 cm. Ankara,
Sonbahar 1994 ISBN: 9754944423, 1. Baskı: Nisan 1994, 2. Baskı
EylülGenç bir papaz, ilk kez vaaz edecek. Odasında oturmuş. Sapsarı bir beniz. Yaprak gibi titriyor. Dudakları mosmor. Ağzı kenetlenmiş.
Yaşlı, deneyimli bir papaz görmüş, acımış:
"Soo..so..sorma muhterem peder. Be..be..benim ilk vaazım."
"Aman evladım, bu da iş mi? Hepimiz geçtik bu devreden. Derdini söyle ki, derman bulalım. Bizim manastırın konyağı meşhurdur. Ondan bir kadeh iç. Bütün heyecanın geçer. Dur bakiim, bekle biraz."
Yaşlı papaz, gidip şişeyle, bir kadeh getiriyor.
"Şundan bir tane iç. Merek etme. Sinirin yatışır. Kanın kaynaşır. Bülbül gibi olursun."
Gidiyor. Genç papaz, bir kadeh içiyor. Titremesi duruyor. Bir kadeh daha! Ooh! içine bir sıcaklık yayılıyor. Bir daha: Çok rahat! Tam olsun diye, bir tane daha! Hafifliyor. Uçacak neredeyse. Çıkıyor vaaza. Bitince odasına dönüyor. Yanaklar al al. Yüzünde güller gülücükler.
Yaşlı papaz geliyor, kutluyor. Genç, gözlerinde mutlu ve de kutlu bir ifade ile soruyor;
"Nasıldı efendim?"
"Mükemmel. Çok iyiydin. Çok rahattın. Güzel konuştun. Yalnız dört hata yaptın."
"Hata mı? Ne yaptım?"
"Birinci hatan: Orospu dediğin kişi bir azizedir. Bizim Meryem Anamızdır."
"Yaa? Başka?"
İki: Piç dediğin insan bizim İsa Peygamberimiz. Baba'nın oğlu."
"Başka?"
"Vaazı bitirince 'Amin' deriz. Sağ elimizi kaldırıp 'Ole!' diye bağırmayız."
"Dördüncü?"
"Vaazdan sonra, minberden inerken merdiveni kullanırız. Trabzandan aşağıya kaymayız."
Kaynak: Ergun Sav, Rakı Sohbetleri

Fotoğrafı büyütmek için "TIK" layın !

Bu müze var ya bu müze
Seninle gezerken güzel
Kimseler yoksa salonda
Seni öpmek en güzel
Bu rakı var ya bu rakı
Seninle içerken güzel
Kimler olursa olsun varsın
Rakılı ağzından öpmek en güzel
İşte bu dünya var ya bu dünya
Seninle yaşarken güzel
Sen varsın ya sen
Ancak benimleysen güzel
Aziz NESİN
İçki, Meyhane ve Çilingir Sofrası
Ömer Nida
Gerçek Sanat Yayınları
Makaleler-Bildiriler, Genel
Türkçe 80 s. 13.5 x 19.5 cm.
İstanbul, Nisan 1998 ISBN: 975360128X, 1. Baskı
İçki, meyhane ve çilingir sofrasına dair
EX-LİBRİS-EMİN KARACAİçkiyle aranız nasıldır? Meyhane alışkanlığınız var mıdır? Çilingir sofraları kurar ya da kurulmuş çilingir sofralarına oturur musunuz? Bütün bu soruların yanıtları olumlu ya da olumsuz olabilir... Bana soracak olursanız, hepsiyle de az çok ülfet etmişliğim vardır.
IV. Murat zamanında yaşamış Bekri Mustafa'nın maceralarından bu yana, içki, meyhane ve çilingir sofraları üzerine anlatılanlar, yazılanlar ilgimi çekmiştir. Yıllar önce okuduğum Ahmed Rasim üstadın 'Rakı nasıl içilir?' makalelerine zaman zaman göz atarım.
Bütün bunlar nereden mi aklıma geldi. Çeyrek asırlık şair ve yazar dostum Ömer Nida ile karşılaştım geçenlerde. En son yayımlanan kitabı (*) bu konular üzerineymiş, hemen imzalayıp uzattı... Aynı gece bir çırpıda okuyuverdim. Şimdi bu kitabın tadını sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Konuların içine, denk düştükçe yer yer şiirlerini de serpiştiren Ömer Nida, hemen başlarda 'Tersine Dünya' şiirini koyuvermiş:
Kimi afiyetle içer / Zıkkım olur kimine / Sonra zıkkımlananlar gelir / Öğüt verirler / Afiyetle içenlere...
Ömer Nida içkinin faziletini şöyle anlatıyor: "İçki; yaşamı daha çok sevmek, yüreğimizi sevgiyle, saygıyla doldurmak, daha mutlu ve sağlıklı olmak için alınır. Bir kadeh içki, yeteneklerimizi kolaylıkla ortaya koymamıza da yardımcı olur. Dengesizler aldığında ise her şey tersine döner. 'Şişede durduğu gibi durmaz' derler. Çok doğrudur. Ama hüner durdurabilmektedir. Şişede durduğundan daha güzel midede durmalıdır." (S.12)
50 yıllık rakı içicisi olan Ömer Nida, haklı olarak bunca yılın deneyimlerini sıralayarak, içmeden içmeye farkları anlatıyor. Bu arada olumsuz içkicilere de değiniyor: "Kafayı bulunca sağı solu kırıp döken içiciler az değildir!.. Kötülük etme, saldırma güdüleri içkiden sonra kamçılanır, çekilmez olurlar. Bir de gazel patlatmaya meraklı tipler vardır; 'Şu dünyanın her tarafı köhne bir meyhanedir...' Hadi neyse bu tipler yerine göre hoş görülebilir." (S.18)
Bütün içkiler içinde rakıya bir ayrıcalık tanıyor Ömer Nida. 'Saki'lerin ve 'sakiliğin' rolüne de değinmiş. Adana'da ilk tanıştığı içkiyle ömür boyu sürdürdüğü birlikteliğin uzun süren İstanbul durağından meyhane ve içkici örneklerini sıralıyor... Eminönü, Sirkeci, Balıkpazarı meyhaneleri... Asmalımescit'te Bacı, Beyoğlu Balıkpazarı'nda Cumhuriyet, Refik, Yakup, Yedikule'de Safa vb. Sahiplerinin adlarıyla anılan eski meyhaneler; Koço'lar Todori'ler, İsmet Baba'lar, Hristo'lar, Yorgi'ler, Lefter'ler, Vasil'ler, Avni'ler, Stelyo'lar, Despina'lar, Bedros'lar... Ömer Nida'nın önemli içkici dostları: Rıfat Ilgaz, Yılmaz Güney, Cahit Irgat, Salih Tozan, Samim Akay vb.
Çilingir sofralarında içki dostlarıyla çekilen resimlerin de serpiştirildiği Ömer Nida'nın kitabını büyük bir keyifle okudum...

Surdibinde Çilingir Muhabbeti
Jale Sancak
Doğan Kitap; Anlatı-Söyleşi;
13,5x19,5 cm, 112 sayfa, Türkçe, KARTON KAPAK, ISBN 9752930336.
"Sabih 70'lik şişeyi kaptığı gibi parçaladı (..) mezar taşının birinden bir elif düştü, ikiye bölündü, bir yarısı göğe uçtu, diğer yarısı toprağa karıştı. İkindi çekildiği kuytuda Gülsen'in suretini çizdi boşluğa...
(..) bir zamanlar Agora Meyhanesi'nde garson olan Pisbıyık Necdet'i düşünüyordu Gülsen; ilk aşk, ilk aldanış (..) Bıçaklanmış, deşilmiş aşkların, Agora Meyhanesi'ndeki çılgın cenaze törenleri, ardından isterik kahkahalar, tükenmeyen gözyaşları.."
Ayvansaray'da, Surdibi'nde bir çilingir sofrası, Galata'da meyhanelerin gamlı zamanı, Beyoğlu'nda cankiler, uçuş tayfası, gedikli içiciler, Kuzguncuk'ta Can Yücel'i arayan bir papaz hayaleti.. Uykusuz bir göl, mavi bir yangın ve sefaletin cirit attığı sokaklar...ortam bu ortam!

İçki ve Kokteyl Rehberi (Bütün Yönleriyle)
Ahmet Sapaz
İnkılap Kitabevi
Türkçe 231 s.1. Hamur 13.5 x 19.5 cm.
İstanbul,1996 ISBN: 9751004594
İçki ve Edebiyat Âlemi
Derleme: Erdal Alova
Donkişot Yayınları
Anlatı-Söyleşi
2004, 11x21, 220 sayfa, Türkçe, K.Kapak, ISBN 975651129X.
Erdal Alova
(İçki ve Edebiyat Alemi)“Bu kitap, her zaman eğlenerek okuduğum kimi yazarların içkiyle donanmış yaşamlarından, hiç değilse, birkaç anı yansıtmak için hazırlandı. Şurada burada kalmış, yeni baskısı yapılmamış kitaplarda öylece duran anıları ve yüzleri bir masaya toplayarak, yeni kuşaklarla buluşturmak; onları da, yanımsıra, bir iki saat olsun eğlendirmek istedim.
Bütün ustaların sağlığına!”
Erdal Alova1952 yılında Ankara´da doğdu. Bir süre ODTÜ ve İstanbul Üniversitesi´nde okudu. Gazetecilik, çevirmenlik, editörlük yaptı. İlk şiiri Issız Gül 1973 yılında Yeni Dergi´de yayımlandı. Şiirlerini En Son Çıkan Şarkılar (1980), Giz Dökümü (1989) Bitik Kent (1995) adlı kitaplarda topladı. Bitik Kent ile 1996 Cemal Süreya Şiir Ödülü´nü kazandı. Şiirlerini topladığı Dizeler (2001-1973) ile Dionisos ve Nâzım Hikmet Şiir Ödüllerini aldı. Alova, şiirlerinin yanı sıra Lorca, Neruda, Herbert, Guillevic, Kavafis ve başka şairlerden yaptığı şiir çevirileriyle de tanınmıştır.

Bar-Servis ve Kokteyl Rehberi
Vefa Zat
Der Yayınları
Yeme İçme-Beslenme-Yemek Kültürü, Sözlükler, Genel, Eğlence, Hobi;
Türkçe 320 s.1. Hamur 13.5 x 19.5 cm.
İstanbul,2000 ISBN: 9753531966
Biz rakı içeriz. Öteki bütün içkilere rağmen. Belki de hepsine inat, "asıl" içkimiz rakıdır. Ama rakının tadını çıkarmak kolay değil. Her şeyden önce sofrada "adabını" ister rakı. Mezesine, sohbetine, karafına, bardağına özen ister. Biri eksik olduğunda tadı kaçabilir, sofraya küsebilir. Bütün arzusu kendinden keyif alınmasıdır. Ondan keyif aldıkça buyurgan dünyasına daha çok girersiniz. Kimilerine göre tehlikeli, kimilerine göre vazgeçilmezdir bu dünya. Rakı, bu topraklarda yaşamış, yaşayan birçok kültürün bir tür sentezi gibidir. Rakı sofrasında birçok kültürden gelme çok çeşitli yemekler birarada bulunur. Kökleri çok eskilere dayanan, kişilikli bir içkidir rakı. Onu ne kadar tanıyoruz?..

Sakiname;
Ayni;
Hazırlayan: Mehmet Arslan
Kitabevi Yayınları;
Divan Edebiyatı;
Mayıs 2003,
352 sayfa,
Türkçe
Osmanlı edebiyatının orijinal eserlerinden olan sakinameler içki meclisini içkiyi; içki dağıtan veya sunan güzeli; meclisteki eğlenceleri; yemekleri ve mezeleri; mükeyyifleri; hanende ve sazendeleri; saki, meclis, şarap, kadeh mutrib ve nedimin özelliklerini; meclisin adabını, örf ve adetlerini mecazlı, tasavvufi ya da gerçek anlamıyla anlatan manzum edebi eserlerdir.
Keyif Verici Maddelerin Tarihi / Cennet, Tat ve Mantık;
Wolfgang Schivelbusch;
Tercüme: Zehra Aksu Yılmazer
Dost Kitabevi Yayınları;
Sosyal Bilimler, Sosyoloji, Genel Tarih, Tarih;
Türkçe (Orijinal Dili Almanca) 222 s. 13.5 x 21 cm. Ankara, Ekim 2000

Ortaçağda karabiber yalnızca baharat değil, statü sembolüdür, hatta ödemelerin para yerine karabiberle de yapıldığı olur.
Doğunun lüks malları Avrupa'nın kaba ortaçağ kültürünü yavaş yavaş inceltir ve Hindistan deniz yolunun keşfinden sonra Avrupa ekonommisinin önemli bir faktörü haline gelir.
Avrupa'da belirli dönemlerde yepyeni keyif verici maddeler ortaya çıkar. Kahve, çay ve tütün sömürgeciliğin tesadüfi keşifleri midir, yoksa daha önce hiç bilinmeyen yeni gereksinnimleri mi karşılarlar?
Her toplumun hak ettiği, gereksinim duyduğu ve kaldırabildiği kendine özgü keyif verici maddeleri vardır. Ortaçağda genellikle bira ve şarap içilirken, Sanayi Devrimi'ndenn sonra neden daha sert içkilere gereksinim duyulmuştur?
Tütün içme sürecini hazılanndıran, puroyyu fazla yavaş olması nedenyiyle geride bırakan sigara, "bir sigara içimi" hızıyla modern çağa damgasını vurur.
Afyonun tarihi sömürgeciliğin de bir özetidir sanki: "Afyonkeş" diye bildiğimiz Çin afyonla ancak 18. yüzyılda İngiltere "sayesinde" tanıır. İngilizler Çin'den çay alır, karşılığında da afyonu dayatırlar.
Frankfurter Allgemine Zeitung Wolfgang Schivelbuch'un bu özgün çalışması için şöyle diyor: "Schivelbusch, hiç bilinmedik yollardan giderek, keyif verici maddelerin insanlık tairhini nasıl etkilediğini ortaya koyuyor.
http://www.yenisayfa.com/pgs/prda/prd_detail.asp?fr_prdSID=CsdaVx
Kürdün Meyhanesi;
Fahir Aksoy;
Resimler: Turgut Zaim
Can Yayınları; Genel, Edebiyat, Anı-Günce-Mektup;
Türkçe 130 s. 12.5 x 19.5 cm. İstanbul,

Ankara'da bir lokanta. Ankara'daki aydınların sürekli gittikleri bir yer. O küçük mekanda geçen bluşmalar, 1944 yılına kadar gidiyor, 1960'lara kadar geliyor. Ankara'da yaşayan şairlerin, romancların, öykü yzarlarının, eleştirmenlerin,resamların, tiyatrocuların, müzisyenlerin, gazetecilerin ve bilim adamlarının yanı sıra bol sayıda sivil polisin de sürekli uğradığı içkili bir yer. İşletenin Kürt oluşundan dolayı da bu lokanta gerçek adıyla değil, Kürdün Meyhanesi diye anılmakta...
Atatürk'ün Sofrası; Oğuz Akay
Truva Yayınları;
Temmuz 2005, 1. Baskı, 14x20, 236 sayfa, Türkçe, K.kapak,

Bugüne kadar yer yüzünde sayısız sofralar kurulup dağılmıştır; bugünden sonra da kurulup dağılacak bir hayli sofralar vardır. Biz bunların içinde, edebiyat tarihine mal olmuş Cemşid'in sofrasıyla felsefe tarihine geçmiş Eflatun'un sofrasını biliyoruz. Öteki sofralardan, onlarda ne yenilip içildiğinden haberimiz yok. Ancak hepsinin üstünde bir şöhret taşıyan Gazi'nin sofrasını tanıyoruz ki ettiği geniş mana bakımından, milli ve umumi genel tarihte yer alsa değer.
....
Gazi'nin sofrası Harbiye Mektebi'nden muvakkat (geçici) kabrine kadar, mesleki ve siyasi hayatınca sayısız davetlere, sayısız mevzu ve meselelere bir imaret gibi açıktı.
Yıllarca devam eden bir sofrada elbette nefis içkiler ve müstesna yemekler bulunur; fakat biz Gazi'nin sofrasında yer almış bahtiyarların ağzından: "Dün akşam öyle bir suböreği vardı ki... Hele hurma tatlısı ağzımızda dağılıyordu!" gibi alelade davetlerin hatırası olan alelade sözleri işitmiş değiliz. O sofrada, her halde, içkilerin nefasetini ve yemeklerin lezzetini mağlup eden bambaşka bir iksirin varlığına şüphe yoktur.
Onun sofrasından ayrılanların dilinde iyi pişmiş bir yemek bakiyesi değil, gönlünde hararetli bir sohbetin devamı yaşardı; ve o sofraya koşanlar mideleriyle değil, dimağlarıyla ziyarete iştirak ederlerdi.
Onun sofrasında geçmiş hadise ve mevzuları, imkan nispetinde, bir araya toplayabilecek olan röportaj muharriri (yazarı), öyle ümit ediyoruz ki, en canlı bir istiklal ve inkılap tarihini vücuda (meydana) getirmiş olacaktır.
Faruk Nafiz Çamlıbel
Öğle RakılarıMehmed Kemal
Broy Yayınları, Temmuz 1987
DELİ Bu gök nasıl göründü
Böyle mavi hem de ne
Kuru dallar güverdi
Çiçeklendi hem de ne
Bu karanlık ortamda
Bak bu kadeh dellendi
Hem dellendi hem de ne

Rakı içmek, her insanın, hayatının her noktasında bulunan,yaşama dair ve yanındaki duruşlarından biridir. Rakı içmek, mideye alkol göndermek ve damarlarda dolaşmasını sağlamak değildir. Rakı içmek için, kocaman yürek, akıl, sevgi ve dolu bir yaşam gerekir. İçmeyi ve felsefesini bilmek gerekir.
İçtikten sonra, nara atmışsan, ona buna saldırmışsan, zor kullanmışsan, rezil olmuşsan; sadece, alkol seni kötü yapmış demektir.
Rakı içmek başka şeydir. Bir şölen gibidir. Bilinçtir. Bilinci hiç kaybetmemektir. Kendini daha bir disipline edebilmek, saygına daha bir dikkat etmek, sevgine daha bir coşku katmak, dünya görüşünü at gözlüğünden kurtarmak demektir.
Meyhaneden çıkınca, direksiyona geçmemeyi bilmek, eğer varsa, sağlamını evde bırakmak demektir. Kendine ve insanlara bu saygıyı göstermek demektir. Rakı içmek sohbettir, sabırdır, sevmektir. Karşındakini dinleyebilmek,hoşgörüdür. Kalbini açmak, samimi olmak demektir. İnsana saygı demektir. Çoğu insan, yaşama dair ve birlikteki duruşunda, bir rakı sofrasının sohbetinin tadını, çoğu kez, başka yerde bulamamıştır. Oradaki eğitimi de...
Uzayıp giden gecede, masadaki meze, esen rüzgar, bir vapurun çığlığı, yanımdaki dostlar, bir dostun dilinden dökülen mısralar, sohbetin coşkusu ve keyfi, şu hicaz şarkı, çiçekçi kızın yüzündeki çaresizlik, "buzlu bademci"nin kurnazlığı, Despina'nın yaşam öyküsü; beni, eğiten, yücelten, duruşumu sağlamlaştıran hayat bağlarım olmuştur.
Rakı içmek sarhoş olmak demektir. Sallanmışım; kime ne !.., dilim dolanmış; kime ne!..,sevgiliyi anmışım; kime ne!.., eli elimde, Aşiyan'da,sarmaş dolaş, bir o yana, bir bu yana; kime ne!.., yağmur başlamış; ayakkabılar, çoraplar fora, sağanakta yalınayak; kime ne!.....
Sevgim coşmuş, saygımda kusur yok, kafamda, yüreğimde insanlar, içimde sevgileri; gerisinden ;bana ne !...Ben rakıyı hiçbir zaman "sarhoş olmak" için, "unutmak" için, "sevgili" için, "şuna buna kızdığım" için, "üzüldüğüm" için, "hasret" için,"yandığım" için, "keşke" için içmedim. Arabeskin çıkmazında hiç olmadım..Olanlara da aslında hiç kızmadım.......
Her şey nasıl idiyse ; rakı sonrasında da öyle kaldı. Acizleri güçlü, güçlüleri zavallı, küçükleri büyük, büyükleri küçük,imkansızları mümkün görmemeyi bildim........
Rakı sonrası benim için, hep tatlı bir hüzün, keyifli bir yorgunluk,mutlu bir yaşam parçası olarak kaldı.....
Bütün bu düşüncelerle sofraya oturduğunda; önce minik bir yudum alacaksın. Dilinle,bir yudum rakıyı, ağzının her noktasına ulaştırıp, damağında da gezdirdikten sonra; dilinin altına saklayacaksın. Sonra, derin bir nefes alıp minik yudumu yutacaksın. Koklamadan olmaz; koklayacaksın.... Göreceksin... Normal ısıdaki rakıya buz atmak olmaz. Soğukça rakıya attığın bir parça buzun çözülmesini seyredeceksin. Büyük keyiftir. Bir yerlere alır, götürür insanı.
Biraz beyaz peynir şart, mezeler; gerekli. Mezeci ruhunu katmış mı, katmamış mı; bakacaksın.. Katmamışsa sorumlusu; meyhaneci. Atacaksın fırçanı. Ama o anda değil; bir dahaki gelişinde.. Meyhaneci seni anlar,kızmaz......... Çok çeşide gerek yok. Bir tekinin dahi olsa, tadı damağında kalmışsa; yeter. Masada büyükler varsa; rakıya elini süremezsin. Biri başladı mı da, artık serbestsin. İlk yudumu, ben, şükrederek ve Tanrı'mın beni affetmesini dileyerek alırım.
Bir de ne için kaldırılıyorsa. Rakı bardağı gece boyu değişmez.. Kirlense de değişmez.. Aslında kirlenmez ya.. Neyse.. Bütün gecenin tek tanığı odur.. Dolar, boşalır..Rakı içmek yarış değildir.. Bazen bir tek.. Bazen bir şişe..Zorlama olmaz..
Sofrada tartışma, iddia hiç olmaz. Sohbet vardır, paylaşım vardır..
Gülmek vardır.. Keyif vardır.. Sohbetin derinliklerinde, huzur dolar içine.. Bak bakalım neler aldın bu sofradan.. Bunu soracaksın kendine.. Sormazsan olmaz, bulamazsan hiç olmaz.. Sohbete rakı, rakıya sohbet eşlik eder. Gece bitmeye yüz tuttuğunda, komşu masalardan korolar başladığında; ben,bu mutluluğu yaşadığıma, sevdiğime, sevildiğime, yanımda güzel insanların bulunmasına; bir kez daha şükrederim. Yüreğimin biraz daha büyüdüğünü farkederim...
İşte Ben rakıyı işte böyle içerim Diyeceksin

Rakı içmek, her insanın, hayatının her noktasında bulunan,yaşama dair ve yanındaki duruşlarından biridir. Rakı içmek, mideye alkol göndermek ve damarlarda dolaşmasını sağlamak değildir. Rakı içmek için, kocaman yürek, akıl, sevgi ve dolu bir yaşam gerekir. İçmeyi ve felsefesini bilmek gerekir.
İçtikten sonra, nara atmışsan, ona buna saldırmışsan, zor kullanmışsan, rezil olmuşsan; sadece, alkol seni kötü yapmış demektir.
Rakı içmek başka şeydir. Bir şölen gibidir. Bilinçtir. Bilinci hiç kaybetmemektir. Kendini daha bir disipline edebilmek, saygına daha bir dikkat etmek, sevgine daha bir coşku katmak, dünya görüşünü at gözlüğünden kurtarmak demektir.
Meyhaneden çıkınca, direksiyona geçmemeyi bilmek, eğer varsa, sağlamını evde bırakmak demektir. Kendine ve insanlara bu saygıyı göstermek demektir. Rakı içmek sohbettir, sabırdır, sevmektir. Karşındakini dinleyebilmek,hoşgörüdür. Kalbini açmak, samimi olmak demektir. İnsana saygı demektir. Çoğu insan, yaşama dair ve birlikteki duruşunda, bir rakı sofrasının sohbetinin tadını, çoğu kez, başka yerde bulamamıştır. Oradaki eğitimi de...
Uzayıp giden gecede, masadaki meze, esen rüzgar, bir vapurun çığlığı, yanımdaki dostlar, bir dostun dilinden dökülen mısralar, sohbetin coşkusu ve keyfi, şu hicaz şarkı, çiçekçi kızın yüzündeki çaresizlik, "buzlu bademci"nin kurnazlığı, Despina'nın yaşam öyküsü; beni, eğiten, yücelten, duruşumu sağlamlaştıran hayat bağlarım olmuştur.
Rakı içmek sarhoş olmak demektir. Sallanmışım; kime ne !.., dilim dolanmış; kime ne!..,sevgiliyi anmışım; kime ne!.., eli elimde, Aşiyan'da,sarmaş dolaş, bir o yana, bir bu yana; kime ne!.., yağmur başlamış; ayakkabılar, çoraplar fora, sağanakta yalınayak; kime ne!.....
Sevgim coşmuş, saygımda kusur yok, kafamda, yüreğimde insanlar, içimde sevgileri; gerisinden ;bana ne !...Ben rakıyı hiçbir zaman "sarhoş olmak" için, "unutmak" için, "sevgili" için, "şuna buna kızdığım" için, "üzüldüğüm" için, "hasret" için,"yandığım" için, "keşke" için içmedim. Arabeskin çıkmazında hiç olmadım..Olanlara da aslında hiç kızmadım.......
Her şey nasıl idiyse ; rakı sonrasında da öyle kaldı. Acizleri güçlü, güçlüleri zavallı, küçükleri büyük, büyükleri küçük,imkansızları mümkün görmemeyi bildim........
Rakı sonrası benim için, hep tatlı bir hüzün, keyifli bir yorgunluk,mutlu bir yaşam parçası olarak kaldı.....
Bütün bu düşüncelerle sofraya oturduğunda; önce minik bir yudum alacaksın. Dilinle,bir yudum rakıyı, ağzının her noktasına ulaştırıp, damağında da gezdirdikten sonra; dilinin altına saklayacaksın. Sonra, derin bir nefes alıp minik yudumu yutacaksın. Koklamadan olmaz; koklayacaksın.... Göreceksin... Normal ısıdaki rakıya buz atmak olmaz. Soğukça rakıya attığın bir parça buzun çözülmesini seyredeceksin. Büyük keyiftir. Bir yerlere alır, götürür insanı.
Biraz beyaz peynir şart, mezeler; gerekli. Mezeci ruhunu katmış mı, katmamış mı; bakacaksın.. Katmamışsa sorumlusu; meyhaneci. Atacaksın fırçanı. Ama o anda değil; bir dahaki gelişinde.. Meyhaneci seni anlar,kızmaz......... Çok çeşide gerek yok. Bir tekinin dahi olsa, tadı damağında kalmışsa; yeter. Masada büyükler varsa; rakıya elini süremezsin. Biri başladı mı da, artık serbestsin. İlk yudumu, ben, şükrederek ve Tanrı'mın beni affetmesini dileyerek alırım.
Bir de ne için kaldırılıyorsa. Rakı bardağı gece boyu değişmez.. Kirlense de değişmez.. Aslında kirlenmez ya.. Neyse.. Bütün gecenin tek tanığı odur.. Dolar, boşalır..Rakı içmek yarış değildir.. Bazen bir tek.. Bazen bir şişe..Zorlama olmaz..
Sofrada tartışma, iddia hiç olmaz. Sohbet vardır, paylaşım vardır..
Gülmek vardır.. Keyif vardır.. Sohbetin derinliklerinde, huzur dolar içine.. Bak bakalım neler aldın bu sofradan.. Bunu soracaksın kendine.. Sormazsan olmaz, bulamazsan hiç olmaz.. Sohbete rakı, rakıya sohbet eşlik eder. Gece bitmeye yüz tuttuğunda, komşu masalardan korolar başladığında; ben,bu mutluluğu yaşadığıma, sevdiğime, sevildiğime, yanımda güzel insanların bulunmasına; bir kez daha şükrederim. Yüreğimin biraz daha büyüdüğünü farkederim...
İşte Ben rakıyı işte böyle içerim Diyeceksin
İçmesinin bilene
Zevk-u sefadır.
İçme'yi bilmeyene
Cevr-ü cefadır rakı.
Bir münasip mikdarı
Muhabbet anahtarı
Kaçırırsan ayarı
Can'a ezadır rakı.
Ne dert kalır, ne keder,
İçeni mes'ut eder.
İçebilirsen Eğer
Ruhu ciladır rakı.
Ham ervahsan yanaşma
Arif'sen ondan şaşma,
İç ama, haddi aşma
Ferahfezadır rakı.
Yarattığı ahengi,
Ne saz verir ne çengi,
Terbiyenin mihengi
Dense sezadır rakı.
Beyaz peynir, domates,
Yanına bir kavun kes,
Çiğ köfteyle ne enfes
Bir iptiladır rakı.
Biraz tuzlu leblebi,
Kadehin billur leb'i,
Dudakları öpmeli,
Yoksa hebadır rakı.
Ehli kemal olana
Zevkle hem'hal olana,
Sohbette tad bulana,
Yar'ı vefadır rakı.
Misten ala kokusu,
Ana sütü gibi su,
Şu ki sözün doğrusu
Müstesna ma'dır rakı.
Dost bezminde sohbette
Neşe-i muhabbette
Her manevi lezzete
Bir vasıtadır rakı.
Nükte, cinas anlayan
Ahengi-i bezm'e uyan,
İçip zırvalamayan,
İşte o'nadır rakı.
Eşek içince zırlar,
Köpek içerse hırlar
Kedi içse tırmalar,
İnsanlar'adır rakı.
Al kadehi eline,
Dokun gönül teline,
Muhabbet alemine,
Bir merhabadır rakı.
Adabı, erkanı var,
Zamanı mekanı var,
Kimin ki iz'anı var,
O na şifadır rakı.
Gönül dargınlarına,
Vefa kırgınlarına,
Hayat yorgunlarına,
Haza devadır rakı.
Mirkelamoğlu der ki:
Had bilmezsen eğer ki,
Öyle rüsva eder ki,
Başa beladır rakı.
Necip MİRKELAMOĞLU
Piyasada bulunan sekiz ayrı rakıdan en çok beğenileni Efe Yaş Üzüm oldu. Klasik rakılar içinde ise Altınbaş ustalardan olumlu puan aldı.
Ahmet Örs: "Yeni üreticiler rakı tatlarını daha özgürce yapıyorlar."
A. Sirmen: Bu Türk damak tadı var ya... Mesele orada... Tekel özelleşti, Tekel biralarını da Türk damak tadına çektiler.
A. Örs: Tekirdağ Altın Seri sulandırıldığında sarı renk biraz daha bulanık bir tona geçti. Çok fazla fıçıda beklediği zaman anason aroması da okside oluyor. Taze koku ortadan kalkıyor.
R.Durbaş: Alışmışız, rakı beyazlanacak.
E.Aköz: Çok eleştirildi bu zaten...
A. Sirmen: Apo'yu Harvard'a göndermek gibi bir şey bu... Sarı renk beni irkiltiyor.
A. Örs: Altınbaş'a geçiyoruz.
A. Sirmen: Bir de Altınbaş ile Yeni Rakı'yı karıştıranlar vardır...
E.Aköz: Bunu biz de yapmıştık bir zamanlar. Yeni Rakı'nın anason sorunu vardı.
R.Durbaş: Rakıcılar Kulüp ve Altınbaş rakısına dönmüştü.
A. Örs: Gözyaşları dediğimiz yoğunluk güçlü. İçtiğimiz zaman muhtemelen daha gliserinli, daha yoğun bir tat gelecek.
E.Aköz: Ben Altınbaş'ın kendi içinde bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum.
A. Sirmen: Altınbaş'ı Yeni Rakı ile karıştırmamızın nedeni çok tatlı olmasıydı. Altınbaş her zaman beyazlanmasıyla falan iyi.
A. Örs: Üretim miktarı da düşük ve ona özen gösteriyorlar. Her zaman öyle olagelmiş. 50 derece olmasına rağmen anasonla birlikte çekiliyor. Temizlik derecesi ayarlanabiliyor. Çok saf makbul değil. Maddelerden bir miktarı içinde kalmalı. Galiba Refik Durbaş rakısını değiştirecek. Sulandırılmış halde bile kıvamını kaybetmiyor Altınbaş.
E.Aköz: Niye zor beyazlıyor bu, anasonu mu az?
A. Örs: Evet, şimdi Kulüp rakısındayız. Anason az hissedilmiyor, beyazlanması az.
A. Sirmen: Daha rakı tadında. Ama Kulüp?
R.Durbaş: Şimdi bu çok hafif geldi bana. Sek içtiğim zaman sert geldi fakat sulandırılmışı hafif.
A. Sirmen: Alkol derecesi yüksek, sert, iyi beyazlanmıyor, şimdiye kadar hiçbirinin anason kıvamı iyi değil. Bunun da iyi değil. Bildiğim Kulüp rakısından düşkırıklığına uğradım.
E.Aköz: Dilimin üzerinde kötü bir tat kalıyor.
A. Örs: Şimdi Burgaz'a geçiyoruz. Anason çok belirgin.
E.Aköz: Ben normalde bire üç ölçüsünde içiyorum.
A. Örs: Bire bir bütün sert içkilerin sulandırma oranıdır. Çünkü o şekilde bütün aromalar en zengin hale gelir.
A. Sirmen: Bunu için, dilinizin üzerinde gezdirin o pas kalmayacaktır.
A. Örs: Rakının alkolünün çok saf olmaması lazım. Şu ana kadar en yüksek puanı bu aldı benden. Şimdi klasik Efe var. Düz Efe ya da Light Efe...
A. Sirmen: Türkün lightı olmazmış... Light Efe demeyelim o yüzden.
R.Durbaş: Ben ölçüyü buldum. Buradan seni görüyorsam berrak...
A. Sirmen: Arkadaşlarımız Efe'ye çok itiraz ediyorlar ama ben beğeniyorum.
E.Aköz: Bu da öyle bir rakı işte, tatlı.
A. Sirmen: İçine sadece buz koyarak bile içilebilir. Su koymadan.
A. Örs: Renk aynı süt beyaz.
A. Sirmen: Evet süt beyazı. Sıralama sona doğru düzeliyor. Mutlu son! Ne kadar az koyduk, birebir bile koyduk yine süt beyaz.
R.Durbaş: Ben yıllardır sert içkiyi seviyorum. Sarı Tekirdağ hariç hepsini içtim. Efe'yi de içtim.
A. Örs: Sanıyorum ki senin gözünle bakıldığı zaman sana en yakın rakı Burgaz. Ben de Yeni Rakı'cıları çok mutlu edecek içkinin Burgaz olduğunu düşünüyorum.
R.Durbaş: Efe daha çok Yunan Uzo'larına benziyor tatlılığıyla.
E.Aköz: Zaten İzmir firması.. Tatlı içki sevmem ama Efe'yi beğendim.
A. Örs: Aslında hanımların gözlemi çok önemli. Şimdi Efe Yaş Üzüm'e geçiyoruz.
A. Sirmen: Refik'in değerlendirmesini yedi sekiz gün sonra alacağız. Hepsini içecek en az hangi akşam azar işittiyse o rakıyı sevecek.
A. Sirmen: Bu Efe Yaş üzüm bulunuyor mu?
A. Örs: Çok hızlı tükendi. Bulunmuyor. Valla hiç su koymaya ihtiyaç bile yok ama koyacağız.
E.Aköz: Suya gerek yok, buz at iç.
A. Sirmen: Bravo, gerçekten çok güzel. Herhalde rakının düzelmesi için Avrupa'ya girmek şart değil.
A. Örs: Yeni çıkan rakılar kemikleşmiş bir rakı tüketicisi olmadığını, rakıyla yeni yeni tanışan gençlerin ve kadınların olabileceğini düşünerek rakı tatlarını daha özgürce yapıyorlar.
A. Sirmen: Umut kadınlarda. Bu kaşarlanmış damak tadlarını kadınlar değiştirecek. Belki sloganlarından biri şu olacak. 'Artık rakıyı karınızla birlikte içeceksiniz!' Ben aperatif olarak bunu içebilirim.
A. Örs: Rakı aslında ideal bir aperatif içkisi. Zaten böyle bir içkiydi. Biz bunu 'Masayı şöyle bir donat, yanar döner bir şeyler yap' kültürüne soktuk.
E.Aköz: Kültür diye de bir şey var. Şu manada; rakı yemek içkisi olarak görülmüyor.
R.Durbaş: Bence yemek içkisi olarak görülmeyen cin ve votka, rakı yemek içkisidir.
E.Aköz: Bizde yemek içkisi işte... Bizim kültürümüzde bu, bizde bunu severiz. Rakı ve yemek bence güzel bir şey.
A. Sirmen: Şarap ve yemek bence daha güzel.
E.Aköz: O da güzel
A. Sirmen: Şişe de değişti ama eski şişe de çok matah değildi ki
E.Aköz: Yenisi de votka şişesi gibi.. Ben Burgaz'ın şişesine de karşıyım. Sanki ince uzun grappa şişesi gibi, rakı şişesi gibi değil. Bir içkinin şişesi sadece kendisini düşündürmeli. Yeni Rakı'nın düz şişesine alışmadık mı?
A. Örs: Fahrettin Kerim denirdi. Rakı şişesine, yuvarlak bir şişeydi.
E.Aköz: Ne güzel adam içkiye karşı çıkıyor, alkol almayın diyor. Sonra rakının adını Fahrettin Kerim koyuyorlar. Okuduklarımdan 20'lik diye biliyorum.
R.Durbaş: Üstü düzdü. 25'lik olması lazım.
A. Sirmen: Burada size çok iş düşüyor. Çünkü insanlar alıştıkları damak tadından zor vazgeçiyorlar. Burada bir şeyleri kırmak lazım. Israrla üzerine gitmek ve yazmak lazım.
Lezzet ustaları Aktüel Pazar için farklı marka rakıları test etti. İşte hoş bir sohbet ve zevkli testin sonuçları.
Milli içkimiz rakıdaki tekelin kalkmasının ardından 8 farklı türde rakı piyasaya çıktı. SABAH yazarları Ahmet Örs, Emre Aköz, Refik Durbaş ve Cumhuriyet Gazetesi yazarı Ali Sirmen en iyiyi seçti.
Yeni üreticiler rakıda standardı değiştirdi
Sabah Gazetesi yazarları Ahmet Örs, Refik Durbaş, Emre Aköz ve Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Ali Sirmen piyasada bulunan sekiz ayrı rakıyı test etti.
Ulusal rakı testi için soframızı Sultanahmet'te, nefes kesen bir İstanbul manzarasına sahip olan Cozy Balık Restoran'da kurduk. Tekel'in özelleşmesi ve rakı üretiminin serbest bırakılmasından sonra sayıları sekize ulaşan ve bir araya geldiklerinde rahatlıkla "kuzular" olarak nitelendirilebilecek Türk rakılarını da masanın üzerine serdik. Damak tadı, özellikle de içki konusunda deneyim sahibi yazarları da bir araya getirdikten sonra geriye rakıların tadılması kaldı. Tadım maratonu Yeni Rakı, Tekirdağ, Tekirdağ Sarı, Altınbaş, Kulüp, Burgaz, Efe ve Efe Yaş Üzüm olmak üzere sekiz rakıyla yapıldı. Soğutulan rakılar sırasıyla önce susuz, sonra da bire bir sulandırarak tadıldı. Tadım işlemine Cozy Balık Restoran'ın sahibi Yunus Kasrat eşi Fatoş Kasrat ve ağabeyi Nusret Kasrat da refakat etti. Rakılar görünüm, koku, tat gibi özellikleriyle dört konuk tarafından ilk turda sek, ikinci turda da birebir sulandırılarak tadıldı. Rakının ustaları hem eski göz ağrılarını, hem de yeni tatları, şişelerinden, kullanılan üzüme ve suyla olan karışımlarına kadar ayrıntılarıyla tartıştı. Finale ulaştığımızda geride sekiz rakı kapağı, 32 adet rakı kadehi ve hayli renkli bir sohbet kaldı. Lezzet ustalarına göre gecenin yıldızı Efe Yaş Üzüm'dü. İşte ustaların yorumlarıyla Türkiye'nin rakıları...
Ali Sirmen: "Türk halkı ilk deneyiminin tek deneyimi olduğunu düşünür."
Ahmet Örs: Herkesin önünde Yeni Rakı var. İsterseniz hiç vakit kaybetmeden başlayalım. Evvela koklayacağız. Burnunuza hiç üzüm kokusu geliyor mu? Sonra ağızda dolaştırıldığında dolgunluğu var mı, yoksa çok sıvı halde mi? Nasıl bir tat bıraktı? Ardından sulanmaya bakıyoruz. Grimsi bir beyazlık görüyorum ben. Süt beyazı değil.
Emre Aköz: Evet süt beyazı değil.
A. Örs: Sulandırıp kokladığımızda anason düzeyi nasıl? Veya başka bir koku geliyor mu? Sulandırıldığında daha fazla koku almamız gerekir. Bildiğimiz mihenk taşı Yeni Rakı.
Ali Sirmen: Türk halkı ilk deneyimin tek deneyimi olduğunu düşünür. Çünkü kafasında oturur.
A. Örs: Fakat bu sahte rakı felaketiyle bir bölüm rakıcı 'Atın ölümü arpadan olsun' diye yoluna devam etti. Ama bir bölüm rakıcı hiç değilse değiştirdi.
Refik Durbaş: Benim gibi...
A. Sirmen: Nasıl Rus ruleti oynuyorlardı biliyor musunuz? Altı şişe Yeni Rakı alıyorlardı, birini içiyorlardı. Ölmezlerse sıyırıyorlardı...
A. Örs: Büyük bir çoğunluk başka rakıları içmek zorunda kaldı. İlk zamanlar küfrederek içti, bir süre sonra ona alıştı.
Emre Aköz: Bu dediğinizi birebir ben yaşadım. O dönemde Burgaz ve Efe içtik.
A. Örs: Başlangıçta 'Hay Allah buna kaldık' diye bir tepki oluyordu.
E.Aköz: Bu oldu ama Efe de Burgaz da düzgün bir ürün piyasaya sürdükleri için o yüzden içtiğin rakı kötü bir rakı değildi.
A. Örs: O Yeni Rakı tadını ilk seferde bulamamanın verdiği bir rahatsızlık vardı. Ama bu üçüncü kez olduğunda damak ona alıştı. Geri dönenlerin bir bölümü Yeni Rakı'da eski mutluluğu bulamadı.
E.Aköz: Mesela ben onlardanım...
A. Sirmen: "Umudumuz Ecevit" diye seçilen Bülent Bey yıllar sonra geldiğinde aynı hikaye işte...
A. Örs: Sözüm meclisten dışarı aynen öyle...
R.Durbaş: Bir dönem de pek çok kişi Yeni Rakı'yı beğenmediği için Tekirdağ'a başladı. Ancak tatlı geldiği için vazgeçti, yeniden geri döndü.
A. Örs: Sürekli değiştirmek sağlıklı bir şey. Bu gün Burgaz içer, yarın Yeni Rakı içer, öbür gün Efe içer... Tekirdağ'a geçiyoruz.
A. Sirmen: Öbürü yaktı, tarumar etti... Bu arada ben bu Güneri'ye (Civaoğlu) çok kızıyorum. Ne zaman içki tadılsa beni çağırıyorlar. Kızların güzelliğine bakmak için Güneri'yi çağırıyorlar.
A. Örs: Ya da Hıncal Uluç
A. Sirmen: Ama Hıncal tarafsız uzman...
Cengiz Erdinç: Kasedi olduğu gibi çözeceğiz...
A. Örs: Olduğu gibi değil tabii!
A. Sirmen: Rengine dikkatinizi çekerim.
R.Durbaş: Renkte çok fark yok...
A. Sirmen: Yeni Rakı susuz içildiğinde fevkalade yakıcı. Bu daha yumuşak.
A. Örs: Ve hafif bir tatlımsılık damakta hissediliyor. Sulandırıldığında bana yumuşak içimli geldi.
R.Durbaş: Bu daha fazla genzimi yaktı sanki...
A. Sirmen: Eski Tekirdağ rakılarıyla şimdikiler arasında çok fark var.
A. Örs: Tekirdağ rakısı ilk yapıldığında taze üzüm suması çok daha fazlaydı. Tepkiler geldiğini duydum o zaman. Eleştirenler 'Rakı içtiğimizi anlamıyoruz, kaymak gibi gidiyor, şekerli' diyormuş. Onun üzerine 'Yeni Rakı'ya doğru çekin' diye emir gelmiş. Bu yüzden ilk halinden farklı bir rakı.
R.Durbaş: Tekel döneminde Tekirdağ rakısı yoktu. Yeni rakının etiketiyle satılır, seri numarası ayrı olur, etiketi altta olur. Tekirdağ rakısı o mu, yoksa bu mu?
A. Örs: Ne o ne bu. Tekel Trakya'da satın aldığı üzümden alkol üretirdi ve bunu kullandığı Tekirdağ fabrikasındaki rakı daha iyiydi.
Cengiz Erdinç
http://www.sabah.com.tr/cp/gur102-20050724-102.html