Kader kurbanı rakı..
"Onlar daha önden gittiler ey saki!
Toprakta yatarlar, gizliler, ey saki!
Git içmene bak, en doğruyu benden duy
Boştur öte sözler, içki ver, ey saki!"
Ömer Hayyam
Onu bilir, onu söylerim, rakı, efkarı umumiyenin önünde bir kimvurduya gitmiştir.. İşlenen cinayetlerde zerre kadar katkısı olmamasına rağmen, cani ilan edilmiştir.. Sabıka kaydına "Katil" diye yazılmıştır..
Onu bu hallere düşürenlerin, sebep olanların elleri ayakları kırılalar.. Mahpushane damlarında çürüyeler.. Güneşlere hasret kalalar..
Rakı, şimdilik bileneni, ama gizli saklısıyla çok daha fazla insanın kanlısı olmakla suçlanarak, haksız yere bir infaz yapılmaktadır..
O, kesinlikle bir kader kurbanıdır.. Ben onun avukatı filan değilim.. Çok uzun bir süredir de bir masada muhabbet, eski günlerden söz etmişliğim hiç olmamıştır..
Şimdi tonla labaluba: Rakının sahtesi nasıl anlaşılırmış.. Yok kapağı, yok dibinde bıraktığı tortu, yok şişesinin yıpranmış olması.. Bardağa akmaktaki değişikliği, yudumlarken tat bozukluğu.. İyi.. Millet rakı içerken ilk yudumu almadan Adli Tıp'pa yollasın, "Mahzuru var mıdır, zehirli midir, helal midir?" diye öğrenmek için.. Ya da zehirli olma ihtimaline karşın yanında panzehir taşısın.. Bir fırtık rakı, bir fırtık panzehir.. (Rakının en birinciye panzehiri, sarımsak ve sirkeli işkembe ya da paça çorbaları..)
O, rakıyı zehirlemekte suçları sabit görülenlere, bence kendi imalatları rakıyı içireceksin.. Sonra boş şişelerin üstüne donsuz oturtup, cezalarını öyle keseceksin..
Kumkapı şıngır, mıngır..
Dinledim ekranlarda; Kumkapı meyhanecilerinin şekvalarını: "Evet, rakı pek içilmiyor artık.. Şaraba döndü gelenler.." deyişlerini..
Olur mu hiç? Rakı içmek törendir.. Bir şenlikli muhabbettir.. Bir ritüeldir..
Rakı, Fenerbahçe, şarap Galatasaray.. Ondan ona dönüş olur mu hiç? Vay ki ciğerleri sökülesi pislik taifesi tarafından rakı alet edilerek canlarını kaybedenlere.. Mezarlarına taş olarak mermerden rakı şişeleri dikmek yeridir hani..
Rakı ki ben onu boşadım, o beni boşladı ve de öyle zamanların birinde ayaklarım mı çekti ne, gittim Kumkapı'da dolandım.. Neden onunla aşna fişne olduğum daha nice yerlerde değil de Kumkapı'da? Yolumun üstündeydi de belki ondan.. Belkim oranın meyhanecilerini aradım.. Kör Agop'ları, Çamur Şevket'leri, Yorgo'ları, Nihat'ları.. Ama onlar artık yoktular..
Dolandım oralarda, eskilerden bir ses, bir nefes arayaraktan.. Ramazan'dan yeni çıkmıştık, kar piçi bir yağmur yağıyordu.. Islandım.. Şıngır, mıngırdı orası.. Rakının hükümranlığı üstündeydi.. Çingen kemancılar ve vahim tehlike bir anason kokusu.. İçimi bozmadım.. Şeytana uymadım.. Allah'ın bildiğini kuldan niye saklayayım? Gönüldür bu, arzu eyler ve dahi canım çekmedi değil.. Düşündüm ki, gireyim bir köşeye yanlayayım.. Hafiften gideyim; bir büyüğü yarılayayım.. Şansıma, kaderime sövüp sayayım.. Bir güleyim, bir ağlayayım..
Boşladım.. Kimseye değil, kendime verdiğim sözüm vardı.. Rakı şişesinde bir yeni baştan balık olmaktan, son sürat fayrapladım.. Anason koklamakla yetindim.. Çünküm o da, adam olana çok bile..
Dilimin ucunda Orhan Veli mısraları, oradan papikledim:
"Bu zıkkımın yanında
Arnavut ciğeri ister, bir
Çiroz salatası ister ki, iki
Cacık ister, üç"
HALİT ÇAPIN
TAKVİM
09.03.2005