Rakı içtim şarab içti, ölem ben, ölem ben (1)
Geçen hafta medyayı yeteri kadar suçladıktan sonra bu hafta rakı içmenin dayanılmaz sonuçları konusuna başlayabiliriz. Son istatistikte rakı içerek ölenlerin sayısının 40 civarında olduğu; sahte şarap, şampanya ve viskilerin de zehirlenme kuyruğundaki yerlerini almaya başladığı belirtiliyor.
Sağlık Bakanlığı Zehirlenme Merkezine son 10 günde 10.000 dolayında telefon geldiği ve arayanların %90 ının önce rakıyı içip sonra ölüp ölmemek konusunda tereddüte düştükleri için başvurdukları öğrenildi.
Yazarınız şarap sevse de böyle bir polemikte fikir belirtmekten geri kalmamak için kollarının sıvıyor ve bu iki hafta siz sevgili okuyucularını yaşamsal bir konuda elinden geldiği kadar bilgilendirmeyi amaçlıyor. Önce tanımlar, belirtiler haftaya tedavi ve önlemler.
Tarifle başlayalım…
Rakı sözcüğünün nereden geldiği karışık. Afrika, Asya, Amerika ve Okyanusya’da yapılan (çeşitli) damıtık içkilere arak adı veriliyor. Arak eski Türkçe’de "daha ince," "en ince" anlamına da geliyor. Eski dönemlerde rakı içene (rakı tutkununa) "arak – nuş" denirmiş...
Bazıları da rakının kökenini vaktiyle iri, uzun taneli ve kalın kabuklu "Razaki" üzümünden yapılmış olan anasonlu rakıya dayandırıyor. Bu ihtimale göre Razaki üzümünden yapılan anasonlu içkiye rakı denmiş... Razaki kelimesi ile rakı kelimesi telaffuz bakımından benzerlik göstermesi ve rakının bir "Türk içkisi" olarak tanımlanması, rakı kelimesinin bu üzüm cinsinden geldiği ihtimalini ortaya çıkarıyor. Vaktiyle Razaki üzümünden çok nefis rakılar yapıldığı bir gerçek.
İlk defa Irak’ta üretilip buradan komşu ülkelere yayılmış ve bu nedenle "Iraki" (Irak kökenli) kelimesinden gelmiş olabileceğini düşünenler de var. Bugün Irak’ta özellikle Türkmenlerin yoğun olarak bulunduğu Kerkük bölgesinde kuru üzümden elde edilen anasonla aromatize edilen değişik bileşimdeki damıtık alkollü içkiye "Arak" deniliyor.
Rakının ilk kez nerede, kimler tarafından üretildiği hakkında, bugün elimizde kesin ve inandırıcı bilgiler olmasa da ilk kez Osmanlı toprakları içinde üretildiğini neredeyse bütün dünya ülkeleri kabul ediyor. Türk rakısının başka rakılarla karıştırmamak kaydıyla ilk kez ülkemizde üretildiği söylenebilir. Bugüne kadar yayımlanmış olan ansiklopedilerin hemen hepsinde rakının bir Türk içkisi olduğu belirtilir. Türk rakısının karakteristik özellikleri var. Bu özellikleri, rakımızın benzerleri olan Yunan rakısı uzo ve "mastika"da, ne de Uzak Doğu içkisi olan arakta bulabiliriz. Ayrıca sakız rakısı mastikanın ilk kez ülkemizde üretilmiş olduğu da kesin gibi.
Tekel'in Web sayfasında Rakı tarifine bakarsak: Rakı; yalnızca suma veya tarımsal kökenli etil alkol ile karıştırılmış sumanın, 5.000 litre veya daha küçük hacimli geleneksel bakır imbiklerde, anason tohumu (pimpinella anisum) ile ikinci kez distile edilmesiyle üretilen distile alkollü bir içki. Rakı üretiminde kullanılan suma, üzümünün tat ve kokusunu korumak amacıyla hacmen en fazla % 94,5 alkole kadar distile edilmiş üzüm kökenli bir distilat. 21 Ekim 1995 tarih ve 22440 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak uygulamaya konulan “Türk Gıda Kodeksi” Distile Alkollü İçkiler Bölümü’nde belirtildiği gibi Türk Rakısı sadece Türkiye’de üretilir.
Rakının temel maddesi normalde etil alkol (etanol) olmalı. Etanol, dünyada en çok tüketilen 4.içecek (su,süt ve kahveden sonra). Distile edilmiş içecekler (örneğin rakı) %40-50 etanol içermekte. Şarabın etanol içeriği %2-6’dır.Ayrıca etanol, kolonyada (%80), ağız gargaralarında ve bazı ilaçlarda da bulunuyor.
Rakı içip sarhoş olmak şeklinde gerçekleşen olağan seyirde etanol, beyindeki sinir hücrelerinin aktivitesini baskılıyor.Bunu da hücre zarı üzerindeki etkisiyle gerçekleştiriyor. Emilimi yemek borusu ve ağızdan küçük bir oranda, mide ve kalın bağırsaktan orta oranda temel olarak da ince bağırsağın ilk kısmında gerçekleşmekte. Kadınların etanol için dağılım hacmi(0,6 lt/kg) erkeklere göre (0,7 lt/kg) daha küçük, enzimleri daha az ve halk arasında bilindiği gibi sarhoş olmaları teorik olarak daha kolay (benim tanıdıklarım değil).
Alkol alışkanlığı olmayan kişilerde 400-500 mg/dl konsantrasyonlarda bile solunum durmasına bağlı ölüm görülebiliyor. Bir çok ülkede motorlu araç kullanmak için belirlenen alkol dozu 100 yada 80mg/dl kabul edilmesine rağmen, 5mg/dl kadar küçük bir seviyenin bile engelleme yapabileceği gösterilmiş.
Bizim konumuzu oluşturan zehirlenme türü ise alkollü içeceklerde etanol yerine metanol kullanılmasıyla ortaya çıkıyor.
Etil alkole göre daha ucuz ancak çok daha fazla zehirli olan metil alkol bildik bileli alkol bağımlıları tarafından ucuz olması nedeniyle içilir ve yine ucuz olması nedeniyle kaçak içki imal edenlerce içki yapımında kullanılır. İlk etkisi körlük fazla alınması halinde ise maalesef ölüm.
Metil alkol ülkemizde bakkallarda satılırken, dünyada eczanelerde denetimli bir şekilde satılmakta. Eskiden pompalı gaz ocaklarında yakıt olarak kullanılan metil alkolün günümüzde bu işlevi çoğu yerde ortadan kalktı elbette. Tıbbi amaçla kullanımı ise hiç yok. Bu yüzde mavi ispirtonun bu kadar kolay satılması anlaşılır gibi değil.
Odun talaşının damıtılmasıyla elde edilen ve endüstride boya inceltici, teksir makine sıvısı, antifriz, cam temizleyici gibi maddelerin yapımında kullanılan metil alkolün (metanol) ağızdan alınması sonrasında ortalama 30-60 dakika sonra kan düzeyi en yüksek seviyeye ulaşıyor. Bulantı, kusma, baş dönmesi, baş ağrısı, tansiyon düşmesi ve artmış solunum başlıca belirtiler. Metil alkol, etil alkole göre daha yavaş etki gösterdiği için toksik bulgular geç ortaya çıkıyor ve bu yüzden farkında olmadan aşırı dozda tüketilebiliyor
Metil alkol zehirlenmesinde en tipik bulgu görme fonksiyonundaki bozukluklar. Bulanık görmeden, geçici ve tam körlüğe kadar değişebiliyor. Sonrasında dolaşım ve solunum bozukluğu, morarma, beyin ödemi ve koma gelişiyor.
Çünkü maalesef metil alkol vücutta ''formaldehit'' ve ''formik asit''e dönüşerek etkili oluyor. Vücuttaki metil alkol, idrarla formik asit şeklinde atılıyor. Atılımı, emilimi takiben 3-4 gün devam ediyor.
Kafanızı yeteri kadar karıştırabildik umarım. Dilerseniz önlem ve tedaviyi haftaya bırakalım.
Sağlıcakla kalınız…
Dr. Serdar Günaydın
www.hurriyetim.com.tr
19 Mart 2005