Rakı nasıl içilir, ya da nasıl içilmez?
UZAKTAN bir göz aşinalığımız vardır, aynı mekânlarda bulunmuşuzdur, derin sohbetimiz olmasa bile, selam sabahı ihmal etmeyiz. Geçen gün Beyoğlu'nda rastladık, karşı kaldırımda, "Ne var, ne yok?" dercesine selam verdik, "Ne olsun?" der gibi elini salladı:
"Bir muhabbetimiz vardı, onun da içine ettiler!"
Sahte rakı yüzünden, rakı muhabbetlerine ara vermişlerdi, derdi buydu...
***
"RAKININ da muhabbeti olur mu?" diyenler çıkabilir.
O meyhanelerde gördüğünüz rakı masaları aslında muhabbet, sohbet masasıdır, Bektaşi "Rakı ağızdan değil, kulaktan içilir" dermiş:
"Biz ona içki değil, dem deriz!"
***
RAKININ kitabını yazan Deniz Gürsoy, rakının nasıl içileceğini değil "Rakının nasıl içilmeyeceğini" yazmıştır. (Oğlak Yayıncılık)
Oturursun masaya, garson bir şişe rakı getirir, mezeleri sıralar, kadehini doldurur, içersin!
***
HAYIR, rakı öyle içilmez...
Rakının nasıl içileceğini, ya da nasıl içilmeyeceğini bilin...
Rakı güneş batmadan içilmez.
Rakı yalnız başına içilmez, duvara bakılarak içilmez, rakı keyif için içilir, dertlenmek için içilmez, rakı sohbet için içilir.
***
RAKI sofrasında planlı, programlı ciddi işler konuşulmaz.
Ya ne konuşulur?
Geyik muhabbeti yapılır, memleket kurtarılır, futbol konuşulur, anılar tazelenir, dedikodu yapılır.
Rakı, şakadan, nükteden, işletmeden anlamayan bayırturplarıyla içilmez. Rakı gürültüyle içilmez.
Rakı çabuk içilmez, içip masadan kalkılmaz.
Rakı sofrasında fazla yemek yenmez, mezelerle yetinilir.
Rakı sofrasında sigara küllüğüne zeytin çekirdeği, sıkılmış limon kabuğu konmaz, içilen kahve fincanında, tabağında sigara söndürülmez.
***
ŞARKILI, çalgılı yerlerde rakı içilmez, rakı ancak güzel bir alaturka fasılla gider.
Rakı kadehine önce rakı, sonra su, daha sonra da buz konur; bu sırayı bozarsanız, anason kadehin üzerine çıkar, rakının hem tadı hem keyfi kaçar. Rakıdan anlayanların, Anadolu bozkırından kopup İstanbul meyhanelerinde garsonluğa soyunanlara bunu anlatması gerekir.
***
RAKININ ana mezeleri dışında, ekstra mezeleri de vardır, bir de "göz mezesi" vardır ki...
Yahya Kemal, her akşam sofrasını "kuş sütü eksik" kurdurur, ama çoğuna el bile sürmezmiş... Lakin sürsün, sürmesin hepsi hesaba yazıldığı için şef garson, şaire, şimdiki deyimle "kıyak yapmış", sofraya kırmızı turp koymamış... Yahya Kemal gelmiş, oturmuş masaya şöyle bakmış garsonu çağırmış:
"Nerede kırmızı turp?"
"Efendim dikkat ettim yemiyorsunuz da..."
"Ben sofraya konan her şeyi yemek zorunda değilim, onların bazıları benim göz mezemdir!"
***
RAKI için çok şey söylenir, yazılır, ama Necip Mirkelamoğlu'nun "Rakınamesi" de unutulur gibi değildir.
"Nükte, cinas anlayan
Ahengi bezme uyan
İçip zırvalamayan
İşte onadır rakı."
Hasan Pulur
Milliyet
10.03.2005