Balık, rakı ve kaymakam otu
Günün birinde, Karşıyakalı bir genç, memur olarak Fatsa'ya atanır. Balığın, özellikle de hamsinin bolluğuna ailecek şaşırırlar ilk günlerde. Konu komşu balıkçı olduğu için her gün hamsi bırakılır evlerine torba torba... Bu yüzden, akşamları yemek mönüsü hemen hemen aynıdır: Hamsi tava, salata ve iki duble rakı... Genç memur, bir akşam eşi Sibel'e:
"Yarın, pazarda ara bakalım, Fatsa'da roka var mı?"der.
Sibel Hanım, ertesi gün pazara gider ve bir yeşillikçinin önünde durur, "İki maydonoz, iki roka" ister. Satıcı:
"Yengecuğum, maydonozu anladum, tamam dur da roka deduğun ha nedur? Yoktur öyle bir ot bizim buralarda" der.
Sibel Hanım, tezgahın üzerinden bir demet rokayı alarak gösterir:
"İşte, var ya... Bu roka!"
"Yok yengecuğum, onun adı kaymakam otu"der satıcı.
Sibel Hanım, sonunda yılların rokasını 'kaymakam otu' olarak alır, düşünceli ve biraz da merak içinde evine döner. Akşam, eşi için hazırladığı yemek masasının tam ortasına, büyük bir kayık tabak içine rokaları koyar, dilimlenmiş limonlarla da süsler. Masaya yaklaşan eşi, rokaları görünce çok mutlu olur, eşine sarılır. Ayların Karşıyaka özlemi, iki demet rokanın görüntüsüyle, tadıyla, aromasıyla bir nebze de olsa giderilmişti. Yanında duran eşine, sevgiyle bakarak:
"Demek ki Fatsa'da da varmış roka... Epey yol kat ederek o da kalkmış gelmiş gurbet ellere bizim gibi... Sanırsam bu roka, balığın olduğu heryere gitmiştir, gidecektir de..."der.
Eşi: "Sen öyle san, bu yediğin roka değil, 'kaymakam otu'ymuş" der mütebessim.
Genç memur, önce şaşırsa da bu isim değişikliğini çok merak eder ve işin doğrusu başlar araştırmaya... Sonunda, işin aslını öğrenir ve mutlu olur.
Yıllar önce sıkı bir Karşıyakalı, kaymakam olarak Fatsa'ya atanmış. O da deniz kenarında olmanın ve balığın bolluğu ile çok mutludur. Gönlü Ege'de kalsa da akşam olunca Karşıyaka'yı yaşamak, gurubu hayal etmek ister ve denize bakan odasında kurduğu masasında, tazecik hamsilerle bir-iki tek atarmış. Bir eksiklik oduğunu hissedermiş zaman zaman sofrasında... Balık tamam, rakı tamam, fakat roka yoktur... Pazarı alt-üst ettirmiş bulamamışlar, sormuşlar soruşturmuşlar bilen çıkmamış rokayı o yıllarda...
* * *
Olacak iş değil diyen genç kaymakam, izin için İzmir'e geldiğinde, doğru Hisar Camii'nin yanındaki çeşit çeşit tohum satan aktarlara gidip iki-üç kilo roka tohumu almış. İzin dönüşü Fatsa'da, önce kendi bahçesinde yetiştirmiş rokayı. Sonra da başlamış yakın çevresine rokanın yararlarını anlatmaya ve de balığın olmazsa olmazı olduğunu söyleyerek demet demet roka vermeye.
Daha sonraları yanında getirdiği tohumları dağıtır eşine dostuna. Derken, roka ilçede aranılan başlıca yeşilliklerden biri olur... Tohumu, tadı, kokusu, rengi aynı olan roka tek bir değişikliğe uğramıştır Fatsa'ya: Adı 'Kaymakam otu' olmuştur... Herhalde bu değişiklik de Fatsalıların vefa duygusundan kaynaklanmış olsa gerek...
http://www.yeniasir.com.tr/Yazarlar/erkin_usman/2010/08/05/balik_raki_ve_kaymakam_otu/
Posted by seyfi
on 2:01 PM.
Filed under
kaymakam otu,
Rakı Edebiyatı,
roka
.
You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0