Çilingir Sofrası da Ölüyor
Nevizade'de bir meyhane, boğazda salaş bir kayıkhane, Cihangir'de Galata manzaralı bir teras... Yer neresi olursa olsun biraz İstanbul, bir ufak 70'lik, bir güzel palamut, birkaç da meze... Bir de dostlar varsa masada değmeyin keyfime. Gelin görün ki bu tat da, her ne kadar populer olsa da, kayboluyor, ölüyor.
Nevizade hınca hınç dolu. Hani iğne atsak yere düşmez. Ama oturanlar ne tadı buzdolabında kalmış pilakinin tatsızlığını ne de dolmadaki odun gibi yaprağı fark ediyor. Bugün adı meyhane olan her yer tıklım tıklım doluyor ama kim mezeleri tanıyor? Kim kadehindeki rakıyı raconuyla içiyor?
Nevizade'deki İmrozlu'nun eski sahibi İmrozlu'daki Baba Yorgo kaç kez kaçmak istedi meyhanesine gelenleri gördükçe. Ne kadar direndi ayçiçek yağı yerine Gökçeada'dan getirttiği halis muhlis zeytinyağını kullanmaya. Ama devir değişti bir kere. Artık 300-500 kişilik lüks meyhanelerimiz var. Hiç bulabilir misiniz ahşap bir masanın, salaş bir mekanın, çay bardağında rakının, mütevazi birkaç parçalık nevalenin tadını. Ne diyorsunuz duyamıyorum ama, ben bulamam.
Hadi eski sofraları bulmaktan vazgeçtik.
Size bir sorum var, rakının en iyi mezesi nedir? Hadi birkaç tahmin yapalım. Lüfer? Pilaki? Haydari? Uskumru dolması? Siz ne diyorsunuz? Ne derseniz deyin, eğer bir yemek ya da meze adı söylüyorsanız bilemediniz. Rakının en iyi mezesi muhabbettir, muhabbet.
İstanbul'lu eski Rum'ları, Ermeni'leri yattıkları yerlerden kaldırsanız, dünyanın en iyi mezelerini yaptırsanız, Hisarda denizin tam kıyısına da otursanız muhabbet yoksa masada, o rakı gitmez, gitse de bir şeye benzemez. Ama dostlar oturdu mu masaya, açıldı mı eski defterler, bir büyük bir küçüğü, bir küçük bir büyüğü izler gider. Şimdi modern meyhanelerde biraz dolaşın masalar arasında neler duyuyorsunuz? Hayata dair, aşka dair bir şeyler var mı birkaç harf de olsa?
Ya şarkılar... Şimdi yangın var gibi bağıran, eline kanunu, darbukayı alıp masalara aç gözlerle yapışanlar mı dolduracak Baba Agondinis'in, Akordioncu Anahit'in yerini.
Bakmayın dostlar böyle dert yandığıma. Sadece bir akşam Nevizade'de misafirlerini yolunacak kaz gibi görenlerin, oturduğu fast food masasıyla meyhane masasını ayırt edemeyenlerin "ben bu işi bilirim" diye ahkam kestiği, Nevizade'nin 50 yıl önceki müdavimlerinin kemiklerinin sızladığı bir akşamdan sonra ancak bu kadarını yazabildim...
Bir yerinden boğazına bakabileceğimiz İstanbul'umuz, bir küçük masamız, kadeh tokuşturacağımız bir tek dostumuz, Allah ne verdiyse nevalemiz, biraz da sağlığımız keyfimiz olsun, o da bize yeter.
Değil mi?
Bugün
Bakınca
Aret Vartanyan
http://www.minidev.com/kulturler/
kulturler_ermeni_bb.asp